SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L İMAN

<< 49 >>

باب: أداء الخمس من الإيمان.

40. Humus’u eda imandandır.

 

حدثنا علي بن الجعد قال: أخبرنا شعبة، عن أبي جمرة قال: كنت أقعد مع ابن عباس، يجلسني على سريره فقال: أقم عندي حتى أجعل لك سهما من مالي، فأقمت معه شهرين، ثم قال: إن وفد عبد القيس لما أتوا النبي صلى الله عليه وسلم قال: (من القوم) أو من الوفد)؟ قالوا: ربيعة. قال: (مرحبا بالقوم، أو بالوفد، غير خزايا ولا ندامى) فقالوا: يا رسول الله، إنا لا نستطيع أن نأتيك إلا في شهر الحرام، وبيننا وبينك هذا الحي من كفار مضر، فمرنا بأمر فصل، نخبر به من وراءنا، وندخل به الجنة. وسألوه عن الأشربة: فأمرهم بأربع، ونهاهم عن أربع، أمرهم: بالإيمان بالله وحده، قال: (أتدرون ما الإيمان بالله وحده). قالوا: الله ورسوله أعلم، قال: (شهادة أن لا إله إلا الله وأن محمدا رسول الله، وإقام الصلاة، وإيتاء الزكاة، وصيام رمضان، وأن تعطوا من المغن الخمس). ونهاهم عن أربع: عن الحنتم والدباء والنقير والمزقت.وربما قال: (المقير. وقال: (احفظوهن وأخبروا بهن من وراءكم).

 

[-53-] Ebu Cemre'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: İbn Abbas'la birlikte oturuyordum. Beni oturduğu koltuk üzerinde, yanında oturtmuştu. Sonra bana "Benim yanımda kalırsan malımdan sana bir pay veririm" dedi. Ben de iki ay onun yanında kaldım. Sonra şöyle dedi: Benî Abdülkays heyeti Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sordu: Bu Topluluk (Bu Heyet) Kimdir?

 

Orada bulunanlar "Onlar Rebîa'dır" dediler. geldiklerinde Nebi s.a.v. onlara: Merhaba (hoş geldiniz). Allah sizi utandırmasın, pişman etmesin" buyurdu.

 

Onlar şöyle dediler: Ey Allah'ın elçisi! Biz senin yanına ancak Haram aylarda gelebiliyoruz. Bizimle senin aranda Mudar kabilesinin kâfirlerinden falanca kabile var. Bize öyle kesin bir şey söyle ki bunu geride bıraktığımız akrabalarımıza bildirelim ve bununla (bunu yaptığımızda) cennete girelim". Ayrıca içecekler hakkında da soru sordular.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onlara dört şeyi emretti, dört şeyi yasakladı.

 

Onlara; yalnızca Allah'a inanmayı emrederek şöyle sordu: "Yalnızca Allah'a inanmak nedir bilir misiniz?"

 

Onlar: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: (Yalnızca Allah'a iman:) Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammedin Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak ve ganimetin beşte birini (devlet hazinesine) vermektir".

 

Nebi s.a.v. onlara şu dört şeyi (kullanmayı) yasakladı: Hantem, Dübbâ, Nekîr, Müzeffet (mukayyer de demiş olabilir). Onlara şöyle dedi: "Bunları ezberleyin ve geride kalanlarınıza da bildirin".

 

 

AÇIKLAMA:     "İbn  Abbas'la birlikte oturuyordum Buhârî İlim kitabında Gunder'in Şu'be'den yaptığı rivayette İbn Abbas'ın söz konusu kişiye ikramda bulunmasının sebebini şöyle anlatmaktadır: "İbn Abbas ile insanlar arasında tercümanlık yapıyordum".

 

İbnü's-Salah şöyle demiştir: "Tercüme aslen bir dili başka bir dil ile ifade etmeye denir. Bana göre burada daha genel anlamda kullanılmıştır ki bu da İbn Abbas'ın sözlerini kalabalık veya yanlış anlama sebebiyle tam anlayamayanlara ulaştırmak, başkalarının sözlerini de İbn Abbas'a ulaştırmaktır". Bana göre ikincisi daha kuvvetlidir. Çünkü o İbn Abbas'la birlikte onun yatağında oturuyordu. Kalabalık olma her İkisi için de söz konusu olup aralarında fark yoktu. Ancak İbn Abbas yatağın ortasında, Ebu Cemre de sözlerini tercüme ettiği kişilere yakın kısmında oturuyor şeklinde yorumlanırsa o başka. Ebu Cemre'nin Farsça'yı bildiği ve İbn Abbas'ın sözlerini Farsça'ya tercüme ettiği de söylenmiştir.

 

Kurtubî şöyle demiştir: "Bu, İbn Abbas'ın tercümede bir kişi İle yetindiğini göstermektedir.

 

İbnü't-Tîn, İbn Abbas'ın "malımdan sana bir pay veririm" sözünden hareketle bir şey öğretmek için ücret almanın caiz olduğu sonucunu çıkarmıştır. Ancak bu tartışılır. Çünkü Buhârî'nin Hac kitabında açık olarak zikrettiğine göre bunun sebebi İbn Abbas'ın hac'dan önce yaptığı umre sırasında gördüğü rüyadır.

 

Müslim, Gunder'in Şu'be'den yaptığı rivayette İbn Abbas'ın Ebu Cemre'ye bu hadisi anlatma sebebini şu şekilde açıklamıştır: Bir kadın gelerek İbn Abbas'a pişirilmiş testide şıra yapmanın hükmünü sordu. İbn Abbas bunu yasakladı. Bunun üzerine ben şöyle dedim: "Ey İbn Abbas! Ben yeşil bir testide tatlı şıra yapıyorum ve ondan içiyorum, bunu içtiğimde karnım uğulduyor." İbn Abbas "Baldan tatlı da olsa ondan içme" dedi.

 

Buhârî Meğâzî kitabının sonlarında Kurre'nin Ebu Cemre'den rivayetini şu şekilde aktarmaktadır: İbn Abbas'a "Benim bir testim var. Onda şıra yapıyorum ve tatlı tatlı içiyorum. Çok içer de insanlarla uzun süre oturursam karnımın uğul­damasından dolayı rezil olmaktan korkarım" dedim. O şöyle dedi: "Abülkays heyeti geldi. Ebu Cemre de Abdülkays kavminden olduğu ve onlarla ilgili hadiste testilerde şıra yapmak yasaklandığı için bunun kendisine anlatılması uygun olmuştur.

 

Bu rivayet, testilerde şıra yapmayla ilgili haram hükmünün kaldırıldığına da­ir hadisin ibn Abbas'a ulaşmadığını göstermektedir. Söz konusu hadis Büreyde Ibnü'l-Husayb'in rivayeti olarak Müslim'de ve diğer kitaplarda yer almaktadır.

 

Kurtubî şöyle demiştir: Bu hadis şunu göstermektedir: Şayet soru soran kişi, cevaptaki delili anlama kabiliyetine sahip ise, fetva veren kişi verdiği cevâbı açık olarak ifade etmeksizin delili zikredebilir.

 

Bu topluluk (bu heyet) kimdir?": Nevevî şöyle demiştir: Heyet, büyük (önemli) kimselerle görüşmek İçin hazırlanan seçilmiş topluluğa denir. Hadiste zikredilen Abdülkays heyeti on dört süvari olup büyükleri de Eşecc adındaki kişi idi. İbn Ebu Cemre'nin "Bu kavim kimdir" sözü şunu göstermektedir: Kişinin kendisini görmek için gelenleri uygun konumda kabul etmek İstemesi sebebiyle onları tanımak için soru sorması müstehaptır.

 

Merhaba (hoş geldiniz)": Bu söz geleni hoş karşılamanın müstehap oldu­ğunu göstermektedir. Nebi s.a.v. bu sözü birkaç kez söy­lemiştir. Ümmü Hânî hadisinde "Ümmü Hânî! Merhaba", Ebu Cehil'in oğlu İkrime hadisinde "Binit olarak hicret eden kişiye merhaba" ve Hz. Fâtıma'ya "Kızıma merhaba" demiştir.

 

Allah sizi utandırmasın": Bu, söz konusu topluluğun kendi istekleriyle Müs­lüman olduğunu, bir savaş sonucunda kendilerini utandıracak bir biçimde esir düşerek Müslüman olmadıklarını göstermektedir.

 

İbn Ebu Cemre şöyle demiştir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu heyeti dünya ve âhirette hayırla müjdelemiştir. Çünkü pişmanlık bir işin sonunda olur. Pişmanlık giderildiğinde bunun zıddı sabit olur. Bu, fitneden emin olunduğunda bir insanın yüzüne karşı övülebileceğini göstermektedir.

 

Heyetin "Ey Allah'ın elçisi!" diye hitap etmeleri Nebi (s.a.v.) ile karşılaştıkları sırada zaten Müslüman olduklarını göstermektedir.

 

"Bize öyle kesin bir söz söyle ki. Tîbî'nin naklettiğine göre burada kesin sözden kasıt, hak ile batılı birbirinden ayırt eden sözdür. Yahut da açık-seçik söz demektir. Hattâbî ise şöyle demiştir: "Burada açık söz diğer bir görüşe göre muhkem (sapasağlam) söz kasdedilmiştir."

 

İbn Ebu Cemre şöyle demiştir: Hadisteki bu ifade; bir hakkı yerine getire­meme durumunda özrünü dile getirmenin gerekli veya mendup olduğunu, salih amellerin kabul edilmesi halinde sahibini cennete sokacağını, bunların kabul edilmesinin ise Allah'ın rahmeti ile gerçekleşeceğini göstermektedir.

 

Emredilen Dört Şey

 

Nebi (s.a.v.) onlara dört şeyi emretti": Yani dört hususu veya cümleyi emretti.

 

Kurtubî şöyle demiştir: Emredilen dört şeyin ilki namazdır. Kelime-İ şehadet ise tıpkı "Biliniz ki ganimet olarak aldığınız şeylerin beşte biri Allah'ın, Resulü­nün....[Enfal 1] âyetindeki "Allah" sözcüğünde olduğu gibi bereket ummak için zikredilmiştir. Et-Tîbî de bu yönde görüş belirterek şöyle demiştir: "Beliğlerin âdeti, söz bir amaç için zikrediîdiğinde sözün öncesini bu amaca ayırıp geri kalan kısmını atmaktır. Burada da asıl amaç kelime-İ şehadeti zikretmek değildir. Çünkü söz konusu heyet, zaten kelime-İ şehadeti kabul eden mü'minlerdi. An­cak belki de İslâm'ın İlk yıllarında olduğu gibi imanın yalnızca kelime-i şehadet-ten İbaret olduğunu zannediyorlardı. Bu sebeple kelime-i şehadet emredilenler arasında sayılmamıştır."

 

Yasaklanan Dört Kap

 

Nebi s.a.v. onlara dört şeyi yasakladı": Yani burada zikredilen dört kabın İçinde bulunan şeyi yasakladı.

 

Hantem" testi demektir. Sahih-i Müslim'de İbn Ömer bu şekilde açıklamış­tır. Yine Müslim'de Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre hantem yeşil testi­dir. Harbî el-Ganb isimli kitabında Atâ'dan bunların çamur, tüy ve kandan ya­pılan testi olduğunu anlatmaktadır. Dübbâ" (içi boşaltılmış kuru) kabaktan yapılan kaptır. "Nakîr" içi oyulmuş hurma ağacından yapılan kaptır. Müzeffet" ise zift ile sıvanmış kaptır. Mukayyer" kuruduğunda yanan, gemi vb. şeylerin sıvandığı bir tür bitki ile sıvanan kaptır.

 

Bunları el-Muhkem isimli eserin yazarı söylemiştir. Ebu Davud et-Tayâlİsî'nin Müsnedinde Ebu Bekre'den şu rivayet edilmiştir: Dübbâ şudur: Tâif halkı kabağı oyup içine üzüm doldurur, sonra da üzüm içinde tamamen ölünceye kadar gömerdi. Nakîr şudur: Yemâme halkı hurma ağacının gövdesini yontup yaş hurmayı bunun içinde şıra yapar sonra da tamamen hurma ölünceye kadar bırakırdı. Hantem içi şarap dolu olarak bize iletilen fıçılardı. Müzeffet ise zift ile sıvanmış testilerdi". Bu hadisin senedi hasendir.

 

Sahabenin tefsiri, diğer tefsirlere tercih edilmelidir. Çünkü sahabe, bu söz­lerle ne kasdedildiğini daha iyi bilir.

 

Burada dört kabın yasaklanmasından kasıt özellikle bu kaplarda şıra yap­manın yasaklanmasıdır. Çünkü bu kapların özelliği sebebiyle şıra kısa zamanda sarhoş edici hale dönüşüyordu. Bunu bilmeksizin bu kaplardan şıra içmek mümkün olduğu için bunlar yasaklanmıştır.

 

İçecekler kitabında geleceği üzere, sonradan sarhoş edici tüm içkilerin ha­ram kılınması ile birlikte tüm kaplarda şıra yapmak serbest bırakılmıştır.